İnternet sayfası

7 Ekim 2013 Pazartesi

BÜLENT GÜNDÜZ
cinepotamya@yahoo.fr

Bir sanat abidesinin ölümü

Bilindiği gibi önceki hafta sanatçı Tuncel Kurtiz vefat etti. Ruhu sanatla yoğrulan dehaların ölümü hep bir eksiklik yaratır insanda. Tuncel Kurtiz’in ölümüne üzüldüğüm kadar onun sanatçı kişiliğini popüler kültüre ezdiren zihniyete de üzüldüm.  Kurtiz’in Yılmaz Güney’in Türk sinemasında 'Umut öncesi ve Umut sonrası’ diye çığır açtığı filmdeki replikleri hala kulaklarımda çınlıyor. 'Cabbar kardaş! Cabbar kardaş! Bir hoca buldum Cabbar kardaş; bir hoca ki sorma, adamı görsen evliye bellen, adam bi okuyup üflese defineyi elimizle koyduğumuz gibi bulacaz’.
Sürü filmindeki performansıyla, bir Kürt feodalini bana göre canlandırabilecek en iyi oyuncuydu. Şivan (Tarık Akan) Berivan hastadır dediğinde Hamo ağa (Tuncel Kurtiz) 'O hasta değildir Halilandır’ sözleri unutulur gibi değildi. Bakışları, sözleri, jest ve mimiklerine kadar, hatta Şivan’ı döverken attığı tekmelere kadar kendisini olduğu gibi oynadığı karaktere bürümüştü. Kin ve nefretin akılları köle gibi nasıl esir aldığını Hamo gibi canlandıracak başka bir oyuncu var mıdır acaba?  Ve bir de o sevimli babacan gardiyan rolüyle oynadığı Duvar filmi var. Bu filmde de sonraları söyleyeceği gibi Yılmaz Güney O’nu alıp uçuracaktı, filmden filme koşup sanat kariyerini en güzel eserlerle donatacaktı.
Bir kaç yıl önce bir iki dizide oynamaya başlamıştı Kurtiz. Popüler kültürün bir parçası olan televizyon onu bozmadı hiç bir zaman. Ama asıl hak ettiği hatırlanma şeklini de vermedi ona. Acı olan insanların onu bir kaç dizi ismiyle anması ve öyle hatırlaması. Tuncel Kurtiz bir sanat abidesi bile olsa, popüler kültür 'tüketim aracı’ gibi gördüğü herşeyi tüketerek bitirir. Sanata ve sanatçıya hak ettiği değeri veren ve onun insani duruşunu bilenler onu Umut filmindeki Hasan rolüyle, Sürü filmindeki Hamo, Duvar filmiyle ya da tiyatroda canlandırdığı karakterlerle hatırlayacaklar.
Bir sanat dehasına uygulanan popülist uygulamanın bence ikinci sebebi de Tuncel Kurtiz’in Yılmaz Güney’le olan bağıdır. Kurtiz, Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajda "öldüğümde mezarıma bir şişe şarap bir de sevdiğim filmleri koysunlar" demişti. Bu filmler acaba 'Umut, Sürü ve Duvar mıydı’ demeden geçemiyorum içimden. Yılmaz Güney’e yıllarca uygulanan sansür, onun en sadık dostunun vefatında bile devam etti anlayacağınız. Tuncel Kurtiz’i Tuncel Kurtiz yapan filmler yerine onu popüler kültürün tanıdığı dizilerle anma çabası hakimdi medyada . Bu eğilim, bir yanıyla toplumun kültür düzeyinden kaynaklı olsa da  diğer yanıyla ucu Yılmaz Güney’e dokunmasından kaynaklıdır. Otuz yıldır süregelen Türk medyasındaki bu refleks, kolay kolay değişeceğe de benzemiyor. 
Güney’e ve onun sanatına uygulanan sansür, neredeyse ona sadece merhaba demiş herkese uygulandı. Özellikle bin dokuz yüz yetmişli yıllardan sonra Yılmaz Güney’in sanatçı kişiliğini ortaya koyduğu filmler, onu devletin bir numaralı düşmanı haline getirdi. Türk sinemasına getirdiği yenilikler ve ilkleri hazmedemeyen sistem, Yılmaz Güney’e uygulanan sansürü onun dava arkadaşlarına da uygulamaktan geri kalmadılar. Tuncel Kurtiz’in Umut filmindeki replikleriyle bitirelim. 'Kafanı çalıştır Cabbar kardaş, define Ceyhan ırmağında iki köprü arasında bizi bekliyor’... Gittiğin yerde, ırmaklarla üzerine huzur aksın Tuncel Kurtiz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder